Bilim ve politika: Evrim mücadelesi

Türkiye hükümeti evrim teorisine yönelik saldırılarını yoğunlaştırırken, akademik camia da geri püskürtmek için harekete geçti. Bir araştırmacı onlara katılmaya nasıl karar verdiğini anlatıyor.

Hikayem, İstanbul Üniversitesi’nde moleküler biyoloji ve genetik okumaya başladığım 2007 yılında başlıyor; bu yıl aynı zamanda son derece muhafazakâr Adalet ve Kalkınma Partisi’nin veya AKP’nin de Türkiye genel seçimlerini ikinci kez kazandığı yıldı. Sonunda üniversiteye girip biyolojinin farklı alanlarını keşfedeceğim için heyecanlıydım. Ancak kısa süre sonra seküler kişi ve kurumlar üzerindeki baskı artmaya başladı, medyada ve internette sansür hissedilir hale geldi. Evrim karşıtlığı yükselişteydi, ancak durum kasvetli görünse de, üniversiteler içinde ve dışında birçok kişi umudunu korumaya devam etti.

Her şeye rağmen, Türkiye’nin evrim teorisine karşı uzun bir siyasi muhalefet geçmişi var. Darvinci görüşler Türkiye’ye 19. yüzyılın sonlarında geldi ve 1920’lerde okullarda yaygın olarak öğretildi. Ancak evrimin temeli olan değişim fikri, çoğu zaman muhafazakâr ideolojilerle çelişiyordu. 1970’lerde meclisteki muhafazakarların temsilcileri evrim teorisini müfredattan çıkarmaya çalıştılar. Sol hareketler ve öğretmen sendikaları, birkaç yıl sonra bir askeri darbe tüm siyasi örgütleri dağıtana kadar, bunlara direndi.

O zamandan sonra, evrim karşıtı fikirler devlet politikasına dahil edildi. Kurumlarda sözü geçen gruplar Amerika Birleşik Devletleri’ndeki Yaratılış Araştırma Enstitüsü ile yakın bağlar kurdu ve yaratılışçılık 1980’lerin ortalarında ders kitaplarına girdi. Takip eden on yıl içinde tarikat lideri Harun Yahya öne çıktı ve ‘akıllı tasarım’ fikirlerini yurtiçinde ve yurtdışında yaymak için üst düzeyde finanse edilen bir kampanyaya öncülük etti. AKP’nin ilk seçimlerini kazandığı 2000’lerin başında durum daha da kötüleşti. Hükümet yanlısı kuruluşlar, fikirlerini okullarda ve üniversitelerde yaymak için sahte fosiller, yanıltıcı broşürler ve yalanlarla dolu kitaplar kullanarak evrimsel biyolojiye karşı savaş açmaya başladılar. Lisede bana yaratılışçı fikirler öğretilmişti, ama o zamanlar bunların politik öneminin tam olarak farkına varamamıştım.

Benim için kırılma noktası 2009 yılı oldu. Bilim ve Teknik dergisi Darvin’in 200. doğum yıldönümünü anmak için kapağını ve birkaç yazısını ünlü doğa bilimciye ayırmaya karar verdi. Hükümet müdahale etti: kapak değiştirildi, makaleler kaldırıldı ve baş editör (Türkiye’nin önde gelen arkeologlarından biri) kovuldu. Haberi duyduğumda yaşadığım öfkeyi hala hatırlıyorum. Bilim ve Teknik, bilimsel fon sağlayan bir devlet kurumu olan TÜBİTAK tarafından yürütülmektedir. Uzun bir süre, bu dergi Türkiye’de yaygın olarak erişilebilen tek bilim dergisiydi. Ben de dahil olmak üzere benim kuşağımdaki birçok insan bilimle ilk kez onun sayfaları sayesinde tanıştı. Editörle dayanışma amacıyla ülke çapında kitlesel gösteriler düzenlendi. Arkadaşlarım ve ben bölümümüzdeki tüm profesörleri ziyaret ederek onları üniversitemizin önündeki protestoya katılmaya davet ettik. Evrim teorisinin savunulması için düzenlenen etkinliklere binlerce genç büyük bir hevesle katıldı. Bunu görmek son derece heyecan vericiydi.

Protestolar aynı zamanda, gericilikle mücadeleye nasıl katkı koyabileceğim üzerinde düşünmemi sağladı Bana göre, sadece örgütlü mücadele örgütlü baskıyı yenebilir. İnsanlar, evrim hakkındaki bilimsel gerçekleri bloglar, konferanslar ve seminerler aracılığıyla yaymaya çalışmaya başlamışlardı bile. Dünyanın dört bir yanındaki lisansüstü öğrenciler, “Evrim Çalışkanları” adı altında, California Berkeley Üniversitesi’nin hazırladığı Evrimi Anlamak sitesini Türkçe’ye çevirmek için bir araya gelmeye başlamışlardı. Türkiye’de bir öğrenci topluluğu, evrim teorisine adanmış yıllık bir toplantı düzenliyordu. Daha sonra bu, önde gelen bir Türkiyeli evrim biyoloğunun adıyla anılan Aykut Kence Evrim Konferansı olacaktı.

2011 yılında, artık evrimsel biyoloji okumak istediğimden emindim; ve aynı yıl, dünyanın dört bir yanındaki Türkiyeli evrim biyologlarının dayanışma içinde bir araya gelmelerini sağlayan bir e-posta listesi olan evoeko’ya katılmaya davet edildim. Birçok akranım gibi, benim geleceğim de bu topluluğun deneyimli üyelerinin yol göstermesi sayesinde şekillenecekti. Akademik soruları ve biyolojik bilimlere siyasi müdahaleye direnmenin en iyi yollarını birlikte tartışıyorduk. Evrimi basitçe öğretmek üzere öğretmenler, öğrenciler ve halk için çeşitli konferanslar düzenlemeye başladık.

2013 yılında İstanbul Gezi Parkı’nda başlayan ve hızla Türkiye’nin tüm şehirlerine yayılan bir eylem dalgası ülkeyi kasıp kavurdu. İnsanlar özgürlük talepleriyle baskıya karşı çıktılar. Barışçıl protestocuların polis saldırılarına direnmeyi başardığı Gezi Parkı gibi bölgelerde evrim de dahil olmak üzere sosyal ve bilimsel konuları ele alan forumlar düzenlendi. Gösterilerde halk “4 milyon yıldır ayaktayız” yazılı pankartlar açtı. Protestolar bastırıldı, ancak birçok kişi mahallelerinde bu forumları düzenlemeye devam etti. Ertesi yıl, bu alanda Türkiye’de gerçekleştirilen ilk akademik etkinlik olan yıllık Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji Sempozyumu’nu başlattık; 2015 yılında ülkemizin ilk Ekoloji ve Evrimsel Biyoloji Derneği’ni kurduk.

Aynı yıl Bering ve Kuzey Amerika Arktik bölgesinin popülasyon tarihini araştırmak üzere Ostrava Üniversitesi’nde doktora yapmaya başladım ve Çekya’ya taşındım. Bir gün laboratuvar arkadaşımın enstitüde yaratılışçılığı teşvik eden bir kitap gördüğünü duydum. Türkiye’deki bir grubun sahte argümanlarını yurt dışına yaymak için gönderdiğini öğrenince şaşırdım ve utandım. Bu arada Türkiye’de hükümet evrim teorisinin lise müfredatından çıkarılacağını duyurdu. Bunlara rağmen, doktoradan sonra Türkiye’ye dönmeye kararlıydım. Ülkede direnişe öncülük eden evrimsel biyoloji topluluğundan meslektaşlarım haricinde birçok insan beni durdurmaya çalıştı. Ülkemde olanları görmezden gelip, laboratuvarımın kapısını kapatıp, yalnızca araştırmalarıma odaklanamazdım.

Elbette bu karar birtakım zorlukları da beraberinde getirdi. Türkiye’de bilime ayrılan bütçeler sınırlı, muhalifler susturuluyor ve devam eden ekonomik kriz gittikçe sertleşiyor. Yine de araştırmalarımız ve bilimi yayma çabalarımız devam ediyor. Şu an, evrimsel bir bakış açısıyla antik DNA çalışmaları yapıyorum; çalıştığım grupta evoeko üyeleri ve ayrıca Bilim ve Teknik’in eski genel yayın yönetmeni var. Çalışmamız büyük oranda kıdemli bir grup üyesinin aldığı Avrupa Araştırma Konseyi fonuyla finanse ediliyor, ben de kısa bir süre önce Roma Dönemindeki popülasyon tarihini araştırmak üzere TÜBİTAK’tan ilk araştırma hibemi aldım.

Daha iyi bir ülke hayal ederken direnmeye devam ediyoruz. Derneğin yönetim kurulu üyeleri, Bakanlık düzeyindeki görüşmelerin ardından, bazı temel evrimsel kavramları müfredata yeniden ekletmeyi başardılar. Gönüllü öğrenciler, 16 yılı aşkın bir süredir Aykut Kence Evrim Konferansı’nı düzenliyor ve bu geleneği bir nesilden diğerine aktarıyor. Konferans her yıl binden fazla katılımcıyı ağırlıyor. Beni konuşmacı olarak davet ettiklerinde, orada bulunanların tutkularına hayran kaldım. Meslektaşlarımla birlikte, öğrencilere ve halka bilimsel düşünceyi ve aydınlanmayı aşılamak için hala çevrimiçi ve yüz yüze etkinliklere katılıyor ve bazı etkinlikleri düzenliyorum- örneğin, insanın evrimini konuştuğumuz çevrimiçi video dizisini şimdiye kadar birkaç bin kişi izledi ve bu dizi hala ilgi görmeye devam ediyor. Bugün artık, mücadelemizi evrimsel biyoloji ile sınırlamıyoruz. Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de salgın sırasında aşı karşıtı hareketler yükseldi, bu karşıtlığın yükselmesinde temel bilim eğitimindeki kötüleşmenin etkisi yadsınamaz. Bilimsel düşünme ağı ve bilim iletişimi şimdi her zamankinden daha önemli.

Bir bilim insanı olarak, vergileriyle zamanında eğitimimi ve şimdi de araştırmalarımı destekleyen insanlara karşı bir sorumluluğum olduğuna inanıyorum. Genç bir öğrenciyken karanlıkta bana yol gösterenlere ve bir gün Türkiye’de bilim insanı olma hayalini kuran gençlere borçlu olduğumu hissediyorum. Evrim araştırmacıları olarak kariyer yolumuzun kolay olduğunu söyleyemem, ancak sanıldığı kadar da zor değil. Yolculuğum bana, baskı altındaki insanların yalnız olmaktan kurtulduklarında korkmadıklarını öğretti. Umuda ihtiyacı olanlar ve değişim fikrine inananlar, tek başınıza değilsiniz. Bizim hikayelerimiz de sizin hikayeniz olacak.

Teşekkür
Bu metnin çeşitli versiyonlarıyla ilgili geri bildirimleri için Nazlı Somel’e, Dilek Koptekin’e, Melih Yeşilbağ’a, Ekin Sağlıcan’a ve Mehmet Somel’e, ve yolculuğum boyunca destekleri için Türkiye’deki evoeko topluluğuna teşekkür ederim.

Orijinal yazı:

N Ezgi Altınışık (2022) Science and Politics: The fight for evolution eLife 11:e84343